Isınan bir dünyada dalgalanan denizler

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu haftanın iklim gündemini anlatıyor.

Isınan bir dünyada dalgalanan denizler
 

Isınan bir dünyada dalgalanan denizler

podcast servisi: iTunes / RSS

İklim Kuşağı Konuşuyor Programına hoşgeldiniz. Ben Atlas Sarrafoğlu. 17 yaşındayım ve bir iklim aktivistiyim. Sizinle bu haftanın iklim haberlerini paylaşmak üzere hazırladığım programıma başlıyorum: 

Hindistan ve Bangladeş‘te Çarşamba gününden bu yana etkili olan ve son 15 yılın en şiddetli siklonu olarak adlandırılan Amphan Siklonu sebebiyle şu ana kadar en az 12 kişi öldü, binlerce ev ve yerleşim yeri büyük tahribat aldı.

Yetkililerin milyonlarca insanı siklon uyarısı öncesinde tahliye etmesinin birçok hayatı kurtardığı görülüyor ancak siklondan kaynaklanan ölümleri, yaralanmaları ve hasarların tam olarak tespit edilmesi günler alabilir.

Ülkedeki hali hazırda büyük tehdit oluşturan koronavirüs salgını ise çalışmaları çok daha zor bir hale getiriyor. Yetkililer bir yandan insanların güvenliğini sağlayıp bölgeden çıkarmaya çalışırken bir yandan da koronavirüs tedbirleri almaya çalışıyor.

Hindistan’daki en işlek hava alanlarından Netaji Subhas Chandra Bose Uluslararası Havalimanı sel altında kalarak büyük bir hasar aldı. Düşen enkazlar yolların çoğunu geçilmez hale getirdi ve şiddetli yağışlar bölgeye düşmeye devam ediyor.

BBC’de yer alan habere göre Hindistan Batı Bengal eyaleti başkanı Mamata Banerjee, yaptığı açıklamada ülkeyi vuran siklonun koronavirüs salgınınından daha büyük bir felaket olduğunu söyledi.

Banarjee “Eyaletin güney kısının tamamı etkilendi. Şok içerisindeyiz. Zararı tespit etmemiz üç ile dört gün alacak. Siklon, elektrik dağıtımını sekteye uğrattı, birçok evi, köprüyü ve yapay dolguyu kırıp geçirdi” dedi.

Bangladeş’teki bakımsız birkaç kanal ve baraj, Amphan Siklonu Çarşamba günü karaya çıkmadan önce çökmüş ve ülkenin bazı bölgelerinde büyük sellere sebep olmuştu. Snigdha Chakraborty Katolik Yardım Hizmetleri, ülkenin fırtına dalgalanmalarını 4,5 metreye kadar yükseldiğini ve ülke genelinde evleri su altında bıraktığını söyledi.

Ülkenin kıyı bölgelerinde toplam 12 bin 78 siklon barınak hazırlandı ve 2 milyondan fazla insan tahliye edildi. Yaklaşık 40 bin çiftlik hayvanı da tahliye edildi.

Siklon iki ülkede de arkasında büyük bir yıkım bırakırken toplumsal eşitsizlikleri de bir kez daha göz önüne çıkarıyor. Felaketten en çok etkilenenler de gene daha savunmasız bırakılan mülteciler, kadınlar ve çocuklar oluyor.

Uluslararası Kurtarma Komitesi‘nin Bangladeş direktörü Manish Agrawal, Cox’un Bangladeş’teki Bazar mülteci kampında yaşayan kadınlar ve kız çocukların, siklon ve koronavirüs güvenliklerini tehdit ettiği için cinsiyete dayalı şiddetin artmasına karşı savunmasız kaldığını söyledi.

Cox’s Bazar’ın genişleyen kampları yaklaşık bir milyon Rohingya mültecisine ev sahipliği yapıyor. Bangladeş’in doğu kıyısındaki kamplar doğrudan siklonun yolunda olmasa da, şiddetli hava koşullarından etkilendi.

Agrawal, “Yaşam, evlerinde hapsolmuş yaklaşık yarım milyon kadın ve kız çocukları ile kamp sakinlerinin yarısından fazlasını oluşturan çocuklar için daha tehlikeli olamazdı” dedi.

İnsan kaynaklı iklim krizinin yanı sıra ülkelerin içerisinde bulunduğu iç ve dış çatışmalar su varlığını, suya erişimi de olumsuz etkiliyor. İsrail‘in Gazze‘ye 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırılar nedeniyle binlerce kişi hayatını kaybederken insani kriz de derinleşiyor. Yaşanan sıkıntıların başında temiz suya erişim sorunu geliyor. Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vakur Sümer, iklim değişikliğinin etkileri ve İsrail saldırıları nedeniyle dünyada en büyük su krizinin Gazze’de yaşandığını belirtiyor.

Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü tarafından 1991’den beri düzenlenen Dünya Su Haftası‘nın 25-29 Ağustos günlerini kapsayan bu yıldaki teması “Sınırları Aşmak: Barışçıl ve Sürdürülebilir Bir Gelecek için Su” olarak belirlendi. İklim krizinin yanı sıra suya erişim ile çatışmaların da çok yakın ilişkisi bulunuyor.

AA’dan Biriz Özbakır’ın aktardığına göre; Prof. Dr. Vakur Sümer, çölleşmenin hızlı yaşandığı coğrafyalardan biri olan Orta Doğu‘da yer alan Gazze‘nin, İsrail saldırılarıyla birlikte iklim değişikliğinin etkilerini de ağır şekilde hissettiğini bildirdi.

Bölgede yetersiz olan yağışın daha da azaldığını, buharlaşmanın arttığını ve hızlı nüfus artışının kişi başına kullanılabilir su miktarını azalttığını belirten Sümer, İsrail saldırılarının ardından su varlığının daha da problemli hale geldiğini vurguladı.

Sümer, “Su zengini sayılabilmek için yıllık 10 bin metreküp su varlığı gerekiyor. Gazze bunun çok çok altında bir su varlığına sahip ve bu suyun aynı zamanda miktarı dışında kalitesinde de çok büyük sıkıntı var. Bölge coğrafi olarak tuzlu suların tatlı sulara yoğun olarak karıştığı bir bölge. Uzun yıllardır Yemen, dünyada su krizini en ağır yaşayan ülkelerin başında geliyordu ancak Gazze son bir yıldaki yıkımla Yemen’i de geride bırakarak dünyada su krizini en fazla yaşayan bölge haline geldi” dedi.

Gazze’ye su sağlayan başlıca nehirlerde akışın sürekli olmadığını aktaran Sümer, uluslararası bağışçılar tarafından hayata geçirilen desalinasyon (deniz suyunu tuzdan arındırma) projelerinin, pahalılığı ve bölgedeki sucul ortama zarar verme potansiyeli nedeniyle Gazze’ye uygun olmadığını ifade etti.

Şimdi önemli bir çalışmaya bakalım istiyorum;

Bilim insanları Kuzey Kutbu‘nda, Kutup Dairesi’nin üzerinde kalan Arktik bölgesinde binlerce yıldır donmuş halde bulunan toprağın çözülmesiyle tonlarca civanın açığa çıktığını belirledi.

Güney Kaliforniya Üniversitesi, Dornsife Edebiyat, Sanat ve Bilim Fakültesi (USC) araştırmacıları tarafından yayımlanan çalışmada, Alaska‘dan Bering Denizi’ne doğru akan Yukon Nehri’nin kıyılarındaki donmuş toprağı aşındırıp tortuları aşağı doğru taşıdığı ve gezegenimiz ısındıkça bu donmuş toprağın daha hızlı aşınarak çevreye zehirli bir metal olan cıvayı saldığı tespit edildi.

Eriyen permafrosttan salınan cıva bugün toksik bir tehdit oluşturmasa da, etkisinin zamanla büyüyeceğini kaydeden uzmanlar, doğal ortamdaki artan civa konsantrasyonunun yavaş yavaş besin zincirinde birikeceğini ve insanlar tarafından tüketilen balıklar ve vahşi hayvanlarda biriktikçe tehdit oluşturacağını belirtti.

Doğal atmosfer dolaşımı nedeniyle kirleticiler, daha yüksek enlemlere doğru hareket etme eğiliminde. Bu, cıvanın Arktik’da birikmesine ve bitkiler tarafından emilip bitkinin ölmesinden sonra donmuş toprağın bir parçası haline gelmesine neden oluyor. Binlerce yıl boyunca donmuş toprakta biriken civa konsantrasyonu bu haliyle özellikle tehlikeli olmasa da iklim değişikliğinin etkisiyle toprak çözüldüğünde açığa çıkıyor ve çevreye yayılıyor.

Daha önce binlerce yıl permafrsot tarafından tutulan bu zehirli metalin aşınarak çevreye saçılması, bölgede yaşayan 5 milyon insan için yakın bir tehdit oluşturuyor. 2050 yılına kadar permafrostun tamamen yok olması beklenen bölgelerde yaşayan 3 milyondan fazla insan için de büyük bir çevre ve sağlık tehlikesi oluşturuyor.

Donmuş toprak, toprak sıcaklığının en az iki yıl boyunca donma noktasının altında kaldığı, yüzeyin birkaç metre altından binlerce metre derinliğe kadar uzanabilir. Bu tabaka çözüldükçe, yüzlerce, hatta binlerce yıldır orada hapsolmuş cıva ve karbon gibi elementler serbest kalıyor.

Smith, “Onlarca yıl boyunca maruz kalmak, özellikle de daha fazla cıva salındıkça seviyelerin artması, çevre ve bu bölgelerde yaşayanların sağlığı üzerinde büyük bir olumsuz etkiye sahip olabilir” diye konuştu.

İklim aktivistleri ile ilgili bir haberle devam ediyoruz.

Almanya’da iklim değişikliğine dikkat çekmek ve hükümetin yetersiz iklim politikalarını protesto etmek için ülke çapında eylem yapan Son Nesil (Letzte Generation) grubundan 65 yaşındaki bir erkek, çıkarıldığı mahkemede 1 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Davaya bakan Berlin-Tiergarten Bölge Mahkemesi sanığın şartlı tahliye edilmemesine de hükmetti.

Sanığın 2022 ve 2023 yıllarında düzenlenen çeşitli protestolara katıldığını belirten Mahkeme Sözcüsü, zorla alıkoyma ve zorla alıkoymaya teşebbüs ile kolluk kuvvetlerine direnme suçlarından mahkum edildiğini belirtti.

Davada savcılık iki yıl üç ay hapis cezası talep etmiş; savunma avukatı ise beraat talebinde bulunmuştu.

Son Nesil’den yapılan açıklamada mahkeme karanının Almanya’da oturma eylemlerine katılımdan dolayı verilen en uzun süreli hapis cezası olduğu ifade edilirken, sanığın temyiz başvurusunda bulunacağı belirtildi.

Son Nesil aktivistleri, seslerini duyurabilmek için caddeleri, otobanları ve havaalanlarını bloke ediyor ya da ünlü kültürel varlıklara boya dökerek iklim krizine dikkat çekmeye çalışan bir iklim eylem grubu. Caddelere tutkallarla kendilerini yapıştıran eylemcilere ülke içinde hem destek hem de tepkiler var. Son dönemde Almanya ve Avrupa’daki çok sayıda havaalanlarının uçuş pistlerindeki eylemleri nedeniyle de dikkat çeken gruptan daha önce de tutuklananlar ve yargılananlar olmuştu. Temmuz ayında da cadde kapama ve sanat eserlerini kirletme gibi eylemlere katılan bir kadın gösterici Berlin‘de bir yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mahkumiyet kararı, gerekçeli kararın açıklanmasından sonra kesinlik kazanacak. Mahkeme sözcüsü bu işlemin haftalar ya da aylar sürebileceğini ifade etti.

Avrupa hükümetleri, son yıllarda iklim aktivistlerinin eylemlerine yönelik politikasını sertleştirdi. Başta Birleşik Krallık olmak üzere, pek çok ülkede iklim politikalarının iyileştirilmesini isteyen protestocuların barışçıl eylemleri ceza yasalarına eklendi, rekor hapis cezaları verilmeye başlandı.

Almanya’da geçen yıl Son Nesil grubunun yedi üyesi hakkında “suç örgütü kurmak” suçlamasıyla soruşturma başlatılmış; soruşturma kapsamında 15 haneye baskınlar gerçekleştirilmişti.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, yükselen deniz seviyelerinin yakında hayal bile edilemeyecek bir boyuta ulaşacağını ve bizi güvenliğe geri götürecek bir cankurtaran botu olmayacak bir kriz yaşandığını söyledi. 

Guterres, bugün Tonga’da başlayan Pasifik Ada Forumu liderler toplantısında “Dünya çapında bir felaket bu Pasifik cennetini tehlikeye atıyor… Okyanus taşıyor” dedi.

BM İklim Eylem Ekibi, konuşmadan önce yükselen deniz seviyeleri ve bunların Pasifik ada ülkelerini nasıl tehdit ettiğine dair iki ayrı rapor yayımlamıştı.

“Dünya Meteoroloji Örgütü’nün güneybatı Pasifik’teki iklim durumu raporu, bu bölgenin deniz seviyesindeki hızlanan artış, okyanusun ısınması ve asitlenme gibi üçlü bir darbeyle karşı karşıya olduğunu söylüyor” uyarısı yapılan “Isınan bir dünyada dalgalanan denizler” başlıklı raporda şunlara dikkat çekiliyor: “Küresel ortalama deniz seviyeleri, son 3.000 yılda görülmemiş oranlarda yükseldi. Son 30 yılda ise seviyeler ortalama 9,4 cm yükseldi ancak tropikal Pasifik’te bu rakam 15 cm kadar yüksek.” 

Guterres, konuşmasında bunun sebebinin ağırlıklı olarak fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan sera gazları olduğuna dikkat çekerek, “Bunlar gezegenimizi pişiriyor, deniz kelimenin tam anlamıyla kaynıyor” dedi.

Genel Sekreter, en yüksek emisyonu salan G20 ülkelerine, dünyanın iklim açısından en savunmasız ülkelerine finansal destek sağlamaları için uzun zamandır yaptığı çağrıyı tekrarladı.

Bir hafta sürecek zirvede önemli kararlar alınması bekleniyor. Guardian‘ın analizine göre, “Jeopolitik gerginlikler ve Pasifik’te nüfuz için rekabet artarken, dışarıdan gelen ilgi dünyanın en küçük ülkelerinden bazılarına daha fazla odaklanıyor. İklim değişikliği ve deniz seviyesinin yükselmesinin oluşturduğu tehditler zirvenin merkezi bir parçası olacak… Pasifik liderliği iklim ve afet girişimleri için daha fazla mali destek arayacak.”

Ayrıca iklim değişikliği yükümlülükleri hakkındaki uluslararası bir mahkeme davasının sonucunun “iklim afetler sonrasında zarar gören Karayip adalarının yasal konumunu güçlendirebileceğini” umuluyor: BM Genel Kurulu tarafından Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) getirilen dava, devletlerin iklim değişikliğiyle ilgili olarak hangi konularda sorumlu tutulabileceği konusunda açıklık istiyor. Geçen aralık ayında Lahey’de düzenlenen tarihi bir sözlü duruşma öncesinde değerlendirilmek üzere rekor sayıda 91 yazılı başvuru yapıldı.

UAD’den yalnızca konu hakkında bir danışma görüşü sunması istendi, ancak insan hakları ve küresel adalet avukatı Nikki Reisch, mahkemenin görüşünün belirli yayıcıları tek tek belirlemeyeceğini, ancak ülkelerin mevcut ve geçmiş çevresel hasarlarından sorumlu tutulması için yasal temeli güçlendirebileceğini ve güçlendirmesi gerektiğini söyledi. 

1971’de kurulan Pasifik Adaları Forumu, 18 üye devleti, 1.500 kişi kadar küçük nüfusa sahip ülkelerinin tek sesle konuştuklarında küresel sahnede daha fazla dikkat çektiğini bilen liderlerini, bölgenin karşı karşıya olduğu sorunları tartışmak ve bunlara yanıtları koordine etmek üzere bir araya getiriyor. Liderler, uzun zamandır iklim değişikliği konusunda harekete geçilmesi çağrısında ön saflarda yer alıyor.

Programımızın sonuna gelirken, iklim krizinin etkilerini tüm gerçekliğiyle gözler önüne seren bu haftaki haberleri paylaştım. Her hafta olduğu gibi, iklim değişikliğinin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini ve ne gibi adımlar atmamız gerektiğini konuşmaya devam edeceğiz. Bu program, gezegenimizi ve geleceğimizi koruma mücadelemize katkıda bulunmak için var. Dinlediğiniz ve bu önemli konuda bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederim.